Seishun 18 ile yolculuk #5 : Busan, Seul

Geldik en acılı günümüze. Busan’da geçirdiğimiz son gün.

Amacımız listemizdeki bi kaç tapınağı görmek, kültür köyü denen yere gitmek ve gece otobüsüne binip sabah Seul’de olmaktı. Fakat işler hiç de öyle olmadı.

Sabah kahvaltımızı nerde yapsak diye dolaşırken (ki Kore’de kahvaltı nerede yapmalı ne yenir bilmiyoruz flsdfj) en son yorulup KFC’ye girmiştik sanırım. O kadar sıcakta dolanıp sağlıksız beslenip tekrar sıcağa çıkınca zaten bi yılmıştık. Ama yine de yol üzerinde uğramak istediğimiz dik bir merdiven tırmandıktan sonra ulaşılan tapınak ya da tapınağımsı şeye (isimlerini hep unuttum üzgünüm) ulaştık!

Daha sonra kültür köyüne gitmek üzere yola çıktık. Otobüs işini anlamadığımız için yürümeye kalktık ama ne yol bitiyordu ne de Busan’ın o dik daracık yokuşları. Otobüse binebileceğimiz noktayı da bulamıyorduk. Sıcaktan bayılmak ve kaybolmuşluktan ağlamak üzereyken vazgeçtik. Baya bi tırmandığımız için de uzaklarda gördüğümüz renkli gecekondumsu evleri kültür köyü olarak kabul etmeye karar verdik fskdfsdf gerçekten orası mıydı bilemiyorum.

Sonrasında daha da yılmış olduğumuz için dedik otogara gidelim. Akşama kadar orda en azından bi yerler vardır oturarak bekleriz otobüs saatini. Tabi elimizde bilet de yok. Gece otobüsüne bilet alcaz diye önceden internetten saatlere bakmıştık sadece. Plan da şuydu, ben Seul’de 3 gecelik guesthouse ayarlamıştım bize günlük bin beş yüz yen civarından, o geceyi yolda geçirecektik otobüste uyuyarak. Neyse otogara vardık. Bilet nasıl alınıyor onu çözmeye çalıştık yine gözlem yaparak. Şimdi Japonya’da 1 hafta kalıp Japonya’ya genelleyerek sallayanlar gibi yapmak istemiyorum. Sadece orda bulunduğumuz kısa süreli gözlemimden yola çıkarak bir şeyler söyleyeceğim. Japonya’da yabancı biri ne yapacağını bilmiyor, Japonca da bilmiyor ama bir yerde bir şey yapması lazım mesela. Oradaki “çalışan” kurban olayım sana dur hallederim ben diye öle öle yardım etmeye çalışır, “business” güleryüzüyle de olsa en azından. Biz bunu hiç göremedik artık nasıl bir yabancıya bakış açıları var ya da bu neyden kaynaklanıyor bilemiyorum. Sadece şimdi söyleyeceğim örnek değil, hangi restorana vs gitsek böyle oldu. Herneyse, cesaretimizi toplayıp bir gişeye gittiğimizde somurtmaktan solmuş bir hanım öylece suratımıza bakıyordu.  Elimizde yazılı olan saatleri falan gösterdik, Seul falan dedik (yine ingilizce geçerli bir değildi, evet). O da bize fiyatlarını gösterdi. Malesef gece otobüsleri bütçemizi sarsıyordu. Mecburen bi kaç saat sonraki sanırım akşam 6 otobüsüydü onu aldık.  Ama yol 5-6 saat falan ve gece kalacak yerimiz yok :’D Hemen apar topar daha ucuz bi yerden (bin yendi) bi gecelik yer ayırttık Seul’de. Sonra otobüse atladık yola koyulduk. Seul’e vardığımızı da her yerden fırlayan kırmızı ışıklandırmalı koca koca haçlardan anladık yani çok korkunç bi görüntüydü fsldjsdf

Neyse efenim indik otobüsten, binbir zorlukla bulduk kalacağımız yer. Aman allahım nerelere gidelim. Mülteci kampı gibi bi yer çıkmasın mı!? Bütün orta doğulular doluşmuş bir de biz işte, coğrafik olarak orta doğulu ama öyle de olmayan 3 kişicik. Kadın erkek yatakhanesi de ayrı. Kadın yatakhanesi yine orta doğulu olmayan ama oldukça garip tiplerle doluydu ama Yibib çok korktu kendi odasındaki adamlardan fsdsdkfj Hemen eşyalarımız koyup çıktık ne yapıcaz bu gece diye ağlayarak.

Dedik kombiniye gidelim bari. Hayalimiz Japonya’daki gibi kombiniler, e 7/11 şirketi yani aynı mantıktır diyoduk ama bildiğiniz bakkal. Önüne de masa atmışlar ve nasıl pis…

AçlıkIMG_20180820_235115.jpg

Açlıktan ölmiyim diye son paramla şu rameni almıştım (bunu aldıktan sonra tl olarak söylersem 1tl kalmıştı bende) ama o da nasıl kötü çıktı nasıl. Masadaki başkalarına ait çöpleri de görüyorsunuz. Neyse odalara gitmemek için saatlerce oyalandık ama sonra döndük mecbur mülteci kampına.

Sonra acı gerçek ortaya çıktı. O dönem o kadar çok otel rezervasyonu yapmışım ki ben kafam karışmış artık. Meğersem asıl kalacağımız yere zaten o gece için de rezervasyon yaptırmışım ben :””) 3 değil 4 gecelikmiş rezervasyonumuz. Mülteci kampında boşa kalmışız. Buna yana yana korkunç bir gece geçirdikten sonra sabah apar topar kalkıp asıl kalacağımız yere gittik. Durumu açıkladık ve saolsunlar o gecenin parasını almadılar bizden (Çalışanlar yabancıydı 😀 )

Yine adını araştırmaya üşeniyorum ama çok güzel bir bölgede kaldık, Seul’un güney batı tarafına falan düşüyordu sanırım. Üniversite istasyonu vardı yakınlarında hatta.

Sokaklar falan çok güzel amaaa işte dedim ya bizim paramız yok. Yine müthiş bir salaklığımıza geldi bu da. Şöyle ki, biz Seul’e geçtiğimizde bursumuz yatmış olacaktı. Diyoruz orda da 7/11 (kombini) var yeaa çekeriz kartımızdan biraz para. Her türlü bankanın bankamatiğine soktuk Japonya banka kartımızı. Ah bilmiyoruz ki o kart sadece Japonya’da geçerliymiş… Moraller yerlerde. Beş parasız dolaşıyoruz Seul’ü. Hiçbi yere giremiyoruz falan fsdfljsdf sonra ben mecburen 10bin yene yani 100bin won çektim Türk banka kartımdan. Tabi tl’ye vurunca 500tl yapıyor o zaman. O “aman her şey çok ucuz yeaa” Koresi cehennem oldu mu bize fslkdjsdfj yen üzerinden her şey ucuz tabi. İçime otura otura harcadım artık ne yapayım.

Tatlarını sonsuza dek unutmayacağım bu güzel iki yemeği yedik. Hatta sağdakini yerken Yibible yine çılgın kavgalarımızdan birini yapıyorduk, üzerine acı acı iyi gelmişti. Tavuk konusuna gelirsek…Tavuk işini Koreliler biliyor arkadaş! Pirince bulayıp yapmışlar mükemmelliğe bakar mısınız!? Bir sonraki Kore gezimi (ki yapıcam, hem de kazandığım yenlerle gidicem umarım fsdlfjkdf) sırf her yerde tavuk yemek üzerine planlayacağım. Neyse biz o günü bi üstteki fotoğraflardaki güzel sokakları dolaşarak geçirdik. Büyük bir cadde vardı ve orda adeta 2 adımda 1 sokak müzisyenleri vardı çok hoştu. Kpopa bulaşıp işi ticarete dökmeseler çok iyi müzikleri var bu insanların aslında ama işte…

Neyse ertesi gün yine zaten paramız yok diyerek aynı yerleri dolanmıştık sanırım. Bol bol keşif bol bol gözlem olarak geçirdik. Yibib bizden bir gün erken döneceği için o otele dönüp erkenden uyudu. Biz de Bebil’le dedik e bi soju içeriz. Gözümüze bi yer kestirdik ve girdik. Soju istedik birer tane. Bi önceki yazımda dediğim olay bu işte. Bulamadık sadece soju içmelik yerleri!!! Zaten tıka basa doluyuz. Garson menüyü getirip demesin mi burdan ve burdan en az birer tane söylemeniz lazım diye. Mecbur ilk burdan dediği yerden (side dish kısmı) pirinç topu, ikinci burdandan da (main dish malesef) bi yemek söyledik. Haydaaa onlar gelene kadar bi çorbamsı bir şey ve balık gelmesin mi ikram olarak!! Ya Koreliler! Eeey Koreliler! Siz nasıl para kazanıyorsunuz kuzum??

O koca kazan yemeği de millet 4-5 kişi girişip yiyordu. Ay herkes bize bakmaya başlamasın mı büyük ihtimalle bu yüzden fsdlfjsdfj Bebilim de bir yandan kendin yap ye usulü gelen onigiriyi eldivenini geçirmiş karıştırıyordu. Tabi bi lokma anca yemişizdir ondan. Hem güzel değildi hem de pirinç şişirmesin, yemek daha önemli dedik. Fakat bu yemek her ne idiyse nasıl da güzeldi nasıl da güzeldi. Aşırı tok olmamıza rağmen bayağı da yedik. İçinde yok yoktu yani bi de bi güzel acılı. Kore yemeklerini Japon yemeklerinden üstün kılan şey budur benim için. Baharat var acı var be! Ama her gün her gün olmuyor sistem bozuluyor yani fsdkf O yüzden yine baş ucumda dursun Japon yemekleri mis ❤ Neyse biz burda da “iki genç kız başbaşa SADECE soju içemeyecek mi yahu!?” diye takıldık sonra döndük guesthouseumuza. Seulde sevdiğimiz etkinliklerden biri de ucuz gördüğümüz bira ya da meyveli sojulardan alıp kombini önünde ya da guesthouseun bahçesinde içmekti. Yine öyle yaptık tabi.

Ertesi gün Yibib tek başına havaalanına yollara düştükten sonra biz de son günkü planımız gerçekleştirmek üzere yola çıktık. Seul merkeze gidecektik. Neyse ki Seul’de ulaşım tren sayesinde bayağı kolay oldu. Sistem aynı Japonya ile.

İşin gerçeği Seul’un merkezini hiç mi hiç sevmedik! Yine söylüyorum bu tamamen bizim yer, dil vs bilmiyor oluşumuzla alakalı. Seul kötü demiyorum, sevmedik diyorum. Benim için Ankara’nın aynısıydı yani. Metro altlarında evsizler mi dersin, sokakların lağım kokması mı dersin, her yerin betonluğundan vuran sıcak mı dersin. Üf yani. Böyle şeyler sevmediğimizden pazara daldık. Bi kaç bi şey aldık ve sonra guesthouseumuzun olduğu bölgeye geri döndük yani.

IMG_20180822_180005.jpg

Yine unutulmaz yemekler listeme giren bir şey yedik. Tteokbokkili patatesli ve üzeri peynirle kaplı ❤ Hala alıyorum tadını ya :’) Sonra tekrar aynı sokaklarda dolaşmaya başladık ve son paramızla battı balık yan gider diyerek sokak mağazalarında gördüğümüz elbiselerden almak istedik. Ama satıcılar “no try no try” diye bizi azarladıkları için adeta, inat edip aldığım elbiselerden biri 5 yaş vücutlu birine uygun çıktı mesela fsdlkjsdfj

IMG_20180823_074502.jpg

Ertesi gün de havaalanına doğru yola çıktık. Ama öyle bi haldeydik ki Bebil’in havaalanına gidecek yol parası dahi çıkmıyordu anca denkleştirdik ikimizin parasıyla flsdkfjsdjf Sonra Han Nehri olduğunu düşünmek istediğim şu yerden geçip çok şükür ki zorlukların bittiğine artık paramız olacağına işaret olan Japonyamıza geri döndük. Osaka’ya tabi. Ordan Bebil’le ayrıldık ve ben  18 kippuma son damgayı vurdurup yaklaşık 10 aktarma ile Tokyo’ya gitmek üzere yola çıktım.

Trene yetişmek için o kadar acele ettim ki binmemem gereken bir tanesine binmiş bi güzel de kurulmuşum. Yola çıktıktan sonra görevli gelip bilet kontrolü yapmasın mı. Cool bi şekilde 18 kippu mu gösterdim. Adam bi konuşamadı Japonca bilmiyorum sandı. Japonca konuşabilirsiniz diyince rahatladı resmen fsjdf dedi bu trende geçmiyor bu. E dedim napıcam. 2bin 500yen ödemeniz lazım. Hatırlatmak isterim ki trene yetişmeye çalıştığım için atmye falan uğramamıştım ve üzerimde sadece 1000 won vardı yani 100 yen 😀 Dedim kart kabul ediyor musunuz? Evet dedi. Ama kredi kartım geçmedi 😀 Asla geçmeyeceğini bildiğim halde tüm kartlarımı denedik, hatta boş olduğunu bildiğim Suicamı (ulaşım kartı) bile denedik. Ben trenden atlamaya hazırlanıyorum ama artık hani fsşdkf Adam dedi Jp’da kullandığın bi kartın yok mu? E dedim ilk verdiğim kartı kullanıyorum bir daha dener misiniz diye veeeee neyse ki oldu.

Dertlerim bitmedi tabi. Japonya’nın güney doğu tarafından vuran tayfun adeta dakika dakika benim bineceğim trenleri takip ederek Tokyo’ya doğru geliyordu. Bir tren kaçırsam tayfunun ortasında kalıcam yani. Onun stresiyle indi bindi yaparken çok yıpranmıştım ama sonra şu sahne yaşandı:

20180823_054714_0.jpg

Bir trende ön koltuğumda oturan küçük çocuk kedi patisi gibi elini uzatıyodu ve elimi ona doğru götürünce bi güzel tutup tırnaklamıştı flsdfsdfj Baya eğlendim bu anla ve en sonunda huzur içinde Tokyoma vardım. Hatta damga için geç kalmama rağmen görevli amca olsun geç geç dedi ve o parasızlıkta atm ile uğraşmadan hemencecik odama dönebildim.

Sonuç olarak; Japonya’ya gelme fırsatınız olursa, yorulmayı göze alıyorsanız, tren yolculuğunu seviyorsanız ve ucuz seyahat etmek istiyorsanız 18 kippu şiddetle tavsiye ederim.

Bu seriden çıkarılacak diğer bir sonuç ise, Busan>Seul. Ha, bir daha Seul’e gider miyim? Giderim, ama bilen biri ile. Bir de unutmadan eklemek isterim, bunun 3gün 5 gün kalmayla alakası yok, 5 yıl kalsam da aynı şeyi söylerim, Busan’da Koreliler sürekli olarak her yere tükürüyor hem de balgamlı! Evet çok güzel kızlar da çok yakışıklı beyler de tükürüyor. Yerde balgamlara basmadan yürümeye çalıştık kimi zaman. Bacaklarımızı tam biz geçerken fırlatılan balgamlar falan sıyırdı. Sosyolojik gözleme gerek kalmadan yapabileceğim tek yorum budur fsdlkfjsd

Uzun oldu ama bu serimiz burada bitiyor. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Leave a comment